Miyazaki’nin kârlı bir başarı elde edememiş ilk çalışmalarına karşın bu Studio Ghibli filmleri kesinlikle bir şansı daha hak ediyor.
Studio Ghibli, tüm zamanların en iyisi olarak kabul edilen birçok hikâye ve film yazmıştır. Ruhların Kaçışı (Spirited Away) gibi başyapıtlardan Howl’un Yürüyen Şatosu gibi kusursuz romantizmlere kadar ünlü stüdyo zamana meydan okuyan hikâyeler önümüze sermiştir. Studio Ghibli filmlerinin güzelliği, gerçeküstü olay örgüsü ilerleyişi, güzel animasyonları ve izleyicilerin uğruna ağlayacağı karakterleriyle onlara bir duygusallık katma becerilerinde yatmaktadır.
Tüm Studio Ghibli filmleri övgüyü hak etse de bazıları hak ettikleri takdiri görmeden geçip gitmiştir. Elbette hemen hepsi Ruhların Kaçışı kadar zirveye çıkamasa da bazı küçümsenen Ghibli filmlerinin güzel hikâyeleri ana popülariteye sahip olmamasına rağmen ilgi görmeyi hak ediyor.
The Cat Returns Alışılmadık Bir Isekai Hikâyesi
The Cat Returns, görünüşte basit bir hikâyenin izleyicilerle bağ kurabileceği duygu patlaması yüklü bir tema sunan Ghibli filmlerinden biri gibi. Ancak şaşırtıcı bir şekilde film, 17 yaşındaki bir gencin büyülü bir diyardan gelen kedi prensin evlilik teklifini yanlışlıkla kabul ettiği bir Isekai hikâyesi. Daha sonra bu diyara gidecek olan Haru, kendisi de bir kediye dönüşmeden önce ülkesine geri dönmenin bir yolunu bulmaya çalışacak.
Film, tasasız bir komedi olmasının yanı sıra birçok izleyicinin ilişki kurabileceği bir ergenliğe giriş hikâyesi hakkındaki tüm doğru şeyleri de tasvir ediyor. Ghibli filmleri insanların karmaşıklıklarını ve büyüme evrelerini keşfetmesiyle ünlü olsa da aksine The Cat Returns daha basit bir yaklaşım benimsiyor. Çok açık veya iç karartıcı olmadan kendini bulma ve kabullenme hakkındaki konulara değiniyor.
The Secret Word of Arriety Yasak Aşkın Eşsiz Hikâyesini Tasvir Ediyor
The Secret Word of Arriety, tam anlamıyla tipik bir Ghibli romantizmi olmasa da duyguyu farklı bir açıdan inanılmaz bir şekilde betimliyor. Film çoğunlukla “Aşırıcılar” olarak adlandırılan dört inç boyundaki bir ailenin hayatta kalmak için yaşadıkları bir evden aşırdıkları eşyalarla yaşadıkları maceralar etrafında dönüyor. Aşırıcılar’ın küçük kızı Arriety azimli ve hayat dolu bir kızdır ve bir gün Sho adındaki bir çocuk onu görür. Babası tarafından insanlarla konuşmaması tembihlenmiş olsa da Arriety, Sho ile arkadaş olmadan duramaz.
Yazar, Arriety üzerinden dostluk, sevgi ve vedalaşma gibi farklı temalardan bahsediyor ancak bunu çok ince bir şekilde yapıyor. İkili arasındaki ilişkiyi asla abartmıyor ya da yan karakterleri küçümsemiyor. Bu yönleriyle film, hiçbir şey için olmasa bile sadece kusursuz ve büyüleyici animasyonu için izlenebilir.
Tales from Earthsea İzleyicileri Ghibli’nin Kökenine Götürüyor
Studio Ghibli en çok, hayranlarının sevdiği mecazlarla dolu fantastik öyküleriyle tanınır. Goro Miyazaki de buna benzer bir şekilde doğanın dengesinin bozulduğu ve hastalıkların kol gezdiği hayali bir dünyanın hikâyesini anlatıyor. Kaosun ortasında veliaht Prens Arren kalesinden kaçıyor ve yol boyunca bir büyücü ve gizemli bir kızla tanışıyor. Tales From Earthsea’de birçok karakterin karmaşık ama özverili hikâyesini anlatan güzel bir sanat ve yaratıcılık eseri olduğunu söylesek yanlış olmaz.
Bol aksiyon ve biraz da romantizm içeren güzel bir fantastik masaldan hoşlanan izleyiciler için Tales From Earthsea mükemmel bir yapıt. Destansı ya da görkemli olmayabilir ancak stüdyonun ününe yakışır bir animasyon ve hikâye anlatımına sahip.
Castle in the Sky Her Yaştan İzleyiciye Hitap Ediyor
Hayao Miyazaki’nin ilk hikâyelerinden biri olan Castle in the Sky, basit ama duygusal açıdan büyüleyici bir hikâye. Miyazaki, filmde ele alınan efsanenin büyüklüğünü ve kusursuz karakter gelişimini akıllıca kullanarak izleyiciyi, yaşlarına veya karakterlerinin yaşlarına bakmaksızın etkileyen bir şey üretiyor. Kahramanlar çocuk gibi görünebilirler ancak yorumlama biçimi ve maceralarının boyutu o kadar büyük ki izleyiciler karakterlerin kaç yaşında olduğunu umursamıyor.
Castle in the Sky, kaderi Sheeta adlı bir kızla tanışmak olan Panzu’nun hikâyesini anlatıyor. Kız kelimenin tam anlamıyla gökyüzünden Panzu’nun kollarına düşüyor ve kısa sürede onun için önemli biri hâline geliyor. Panzu onu korumak için hayatını riske atıyor ve bu tutkusuyla ona olan ilgisi filmdeki en dikkat çeken şeylerden bazıları. Castle in the Sky, Ghibli’nin tüm klasik mecazlarını etkileyici bir şekilde uyguladığı hâlde yeterince takdir edilmiyor ve hakkında yeterince konuşulmuyor.
The Wind Rises İddialı Bir Tarihi Drama
Hayao Miyazaki’nin az takdir edilen eserlerinden bir diğeri olan The Wind Rises, yürek parçalayan bir şekilde oldukça fazla göz ardı ediliyor. Film, önemli havacılık figürlerine saygı duruşu niteliğindeki tarihsel ve derin yaklaşımıyla tüm övgü ve alkışı hak ediyor. Burada Miyazaki, İmparatorluk Donanması tarafından kullanılan A6M Zero savaş uçağını tasarlayan ünlü havacılık mühendisi Jiro Horikoshi’nin gerçek yaşam öyküsünü anlatıyor. Ünlü yönetmen, hikâyeye kişisel dokunuşunu da katarak onu basit bir dönem filmi olmaktan çıkarıyor.
The Wind Rises, Jiro’nun hayatına dönüştürücü bir yaklaşım getiriyor ve onu çevreleyen kısa ömürlü mutluluk gerçekten akıllara durgunluk veriyor. Aynı zamanda hayatta kalmanın, hayallerin, savaşın ve kişinin tutkularının peşinden gitmesinin dalgalanma etkisinin farkına varışının acı tatlı bir keşfi. Filmin anlatımında, hayal kurmayı bırakamayan ya da hayallerinin geleceği etkileme şeklini değiştiremeyen Jiro’nunkiyle mükemmel bir uyum içinde olan belirli bir çaresizlik var.
When Marnie Was There Genç Zihinlerin Karmaşıklıklarını İnceliyor
When Marnie Was There, hakkında yeterince konuşulmayan, görsel olarak çarpıcı ve dokunaklı bir film. Studio Ghibli’nin dahiyane bir çalışması olan bu filmde izleyici gerçek dünyada mı yoksa büyülü bir dünyanın içinde mi olduklarını asla anlayamıyor. Bu filmde gerçeklik ve hayal gücü arasındaki ince çizgi kesinlikle dudak uçuklatıyor. Film çoğunlukla sosyal anksiyeteden muzdarip olan ve akrabalarının yanına gönderilen Anna adlı bir genç kızın hikâyesi etrafında dönüyor.
Anna orada, ona dünyanın nezaketini ve iyiliğini öğreterek düşük öz güvenini ve güvensizliğini ortadan kaldıran büyüleyici Marnie ile tanışır. When Marnie Was There, dönüm noktası ve Anna ile Marnie’nin ilişkisinin ardındaki gerçeklikle izleyicilerin aklını başından alacak. Film hem hüzünlü hem de aydınlatıcı olmakla birlikte bir kendini bulma öyküsü.
Only Yesterday Farklı Bir Ghibli Filmi
Only Yesterday’in izleyicilerin gözünden kaçmasının nedenlerinden biri filmin tipik Ghibli anlatısı ve unsurlarından uzak olmasıdır. Film, çoğu Studio Ghibli hayranının alışık olduğundan tamamen farklı bir ton ve hikâye sunuyor. Çok ihtiyaç duyduğu bir mola için memleketine giden ama sonunda geçmişini özellikle de çocukluk günlerini yeniden yaşamaya başlayan 27 yaşındaki bir çalışanın hikâyesini anlatıyor.
Only Yesterday, sevimli karakterleri aracılığıyla uyandırdığı güçlü ilişkilendirilebilirlik ve nostalji duygusuyla seyirciyi içine çekecek. İnsanın kendi hayatı üzerine düşünmesi ve hayatının o noktasına gelmesine neden olan adımların izini sürmesine dayalı güzel ve düşünceli bir yolculuk. Büyümenin gerçekleri ve rekabetçi bir dünyada başarılı olmanın kaygıları hakkında son derece ilişkilendirilebilir bir film.
From Up On Poppy Hill Gençliği Savaş Sonrası Dramla Birleştiriyor
Dostluk, romantizm, savaş sonrası travma ve kederle başa çıkma stratejisi gibi çeşitli temaların işlendiği bu filmde, ortak bir travmadan muzdarip olan ancak benzer yaşama sebepleri için bir araya gelen iki genç Umi ve Shun’un savaş sonrası hikâyesini anlatıyor. İlk başta okullarının kulüp binasını kurtarmak için bir araya gelen ikili daha sonra düşündüklerinden daha fazla ortak noktaları olduğunu keşfediyor.
From Up On Poppy Hill, Japon kültürünün etkisi altında yeşeren gençliğin ve savaş sonrası insanların paylaştığı duyguların etkilerini anlatan görsel olarak çarpıcı bir hikâye. Gençlik aşkının zorluklarını, kendini keşfetmeyi ve yoluna devam edebilmek için geçmişi anlamayı anlatan hikâyenin nezaketi ve samimiyeti izleyicileri kesinlikle büyüleyecektir.
Nausicaa Of The Valley Of The Wind Etkileyici Bir Kıyamet Hikâyesi Anlatıyor
Miyazaki’nin ilk eserlerinden biri olan Nausicaa Of The Valley Of The Wind, Studio Ghibli’nin savaşın hüküm sürdüğü toprakları ve bunların uygarlık üzerindeki etkilerini ele alan pek çok filmiyle benzer. Film, insan uygarlığını yok olmasının eşiğine geldiği kıyamet sonrası bir dünyada toprağı kaplayan geniş bir zehirli bitki örtüsünün yaratılmasını konu alıyor. Kaosun ortasında vadinin prensi barışı sağlamaya ve doğada geriye kalanları korumaya çalışıyor.
Hikâyesi bir başyapıttan farksız olan film, güçlü kadın başrol oyuncusu ve onun muhteşem karakter gelişimiyle ayakta duruyor. Film, savaşın dehşetini tasvir etmekte olağanüstü bir iş çıkartıyor ve insanların gözden kaçırdığı ve savaştan en çok etkilenen unsur olan çevreden akıllıca bahsediyor.
Whisper Of The Heart Gençliğin ve Hayallerin Gerçekçi Bir Hikâyesi
Ergenliğe giriş hikâyeleri genellikle abartılır ve dramatize edilir ve bu da ne kadar iyi olursa olsun olay örgüsünün izleyiciyle bağ kuramamasına neden olur. Neyse ki Whisper Of The Heart, seyirciyi keyifli bir nostaljik yolculuğa çıkaracak ve dünyadaki yerini bulmak için mücadele ettiği günleri yeniden canlandıracak filmlerden biri. Film, yazar olmaya hevesli Shizuku adında bir kızla keman yapımcısı Seiji adındaki bir oğlan etrafında dönüyor.
Shizuku ve Seiji aynı tür edebiyata duydukları sevgi ve ilgi sayesinde birbirlerine bağlanırlar ancak bilmedikleri şey birbirlerine mümkün olan en iyi şekilde ilham verecek olmalarıdır. Hikâye, geleceğin belirsizliği ve ikilinin hedefleriyle aralarında durabilecek engellerle olan güvensizliklerini ve endişelerini güzel bir şekilde yakalıyor. Whisper Of The Heart, genç ve tutkulu olmanın ve aşkı en saf hâliye yaşamanın gerçeklerini keşfeden klasik bir Ghibli filmi.