Güney Kore sineması, son yıllarda küresel izleyiciler tarafından büyük ilgi gördü. Dijital platformlar sayesinde, bu küçük Doğu Asya ülkesinden çıkan kültürel ve sanatsal mirasın bir parçası olan filmler daha geniş kitlelere ulaşmayı başardı. 2010’lu yıllarda Güney Kore filmleri, birçok sinemasever için bu ülkenin sinema dünyasına açılan bir pencere oldu.
Bong Joon-ho’nun Oscar ödüllü filmi Parazit ve bu filmin yarattığı küresel yankılar, Güney Kore’nin sinema alanındaki gücünü kanıtladı. Bong Joon-ho’nun dediği gibi: “Bir inç yüksekliğindeki alt yazı engelini aştığınızda, sizi harika filmlerle dolu bambaşka bir dünyaya açılan bir kapı bekliyor.” İşte 2010’lu yıllarda Güney Kore sinemasını zirveye taşıyan en iyi filmler:
Age of Shadows (2016)
- Yönetmen: Kim Jee-woon
1920’lerde Japon işgali altındaki Kore’de geçen bu gerilim dolu casusluk filmi, tarihsel bir arka plana sahip etkileyici bir hikaye sunuyor. Koreli direnişçilerin Japon yönetimine karşı verdiği mücadeleyi anlatan film, ihanet, sadakat ve fedakarlık temalarını derinlemesine işliyor. Güçlü oyunculuklar ve çarpıcı görsel detaylar, filmi tarih ve aksiyon severler için bir başyapıt haline getiriyor. Film, sinematografik olarak olduğu kadar, dönemin karmaşık siyasi atmosferini yansıtmasıyla da dikkat çekiyor.
Ode to My Father (2014)
- Yönetmen: Yoon Je-kyoon
Türkiye’de Sözün Değeri adıyla gösterime giren bu dokunaklı film, Kore Savaşı’nın ardından ailesine bakmak için fedakarlık yapan bir adamın hikayesini anlatıyor. Güney Kore’nin modern tarihindeki önemli olayları bir ailenin gözünden aktaran film, hem tarih hem de duygusal bir anlatım arayanlar için biçilmiş kaftan. İzleyicilere, ebeveynlerin fedakarlıklarını hatırlatırken, aynı zamanda Kore halkının güçlü dayanıklılığını da gözler önüne seriyor.
1987: When the Day Comes (2017)
- Yönetmen: Jang Joon-hwan
Demokrasiye geçiş sürecinde yaşanan gerçek olaylara dayanan bu film, siyasi ve toplumsal bir dönüm noktasını ele alıyor. Film, bir üniversite öğrencisinin ölümünün ardından başlayan protestoları ve hükümetin bu olaylara karşı verdiği sert tepkileri konu alıyor. Eleştirmenler tarafından derinlemesine işlenmiş senaryosu ve güçlü oyunculuklarıyla övülen bu film, aynı zamanda Güney Kore’nin mücadeleci ruhunu ve halkın dayanışmasını anlatıyor.
The Handmaiden (2016)
- Yönetmen: Park Chan-wook
Sarah Waters’ın Fingersmith adlı romanından uyarlanan The Handmaiden, 1930’lar Kore’sinde, Japon işgali döneminde geçen karmaşık ve tutkulu bir hikaye sunuyor. Entrika, ihanet ve tutkunun iç içe geçtiği film, görsel açıdan büyüleyici sahneleri ve detaylı dönem atmosferiyle dikkat çekiyor. Park Chan-wook’un estetik anlayışı ve sürprizlerle dolu hikayesi, izleyiciyi her an şaşırtmayı başarıyor.
The Wailing (2016)
- Yönetmen: Na Hong-jin
Küçük bir köyde meydana gelen gizemli ve korkunç olayları konu alan The Wailing, korku ve gerilim türlerinin bir başyapıtı olarak kabul ediliyor. Film, hem izleyiciyi sarsan karanlık atmosferi hem de insan doğasına dair felsefi alt metinleriyle öne çıkıyor. Mitolojik unsurlar ve doğaüstü olaylarla dolu olan film, sıradan bir cinayet soruşturması gibi başlasa da giderek tüyler ürpertici bir hikayeye dönüşüyor.
Train to Busan (2016)
- Yönetmen: Yeon Sang-ho
Zombi türüne yeni bir soluk getiren Train to Busan, bir baba ve kızının zombi istilası sırasında hayatta kalma mücadelesini konu alıyor. Tren içinde sıkışan bir grup yolcunun dramatik hikayesini sunan film, aksiyon dolu sahneleri kadar duygusal derinliğiyle de izleyicilerin kalbini kazanıyor. Türkiye’de de büyük bir hayran kitlesi edinen film, zombi türünü sevenler için kaçırılmayacak bir yapım.
Burning (2018)
- Yönetmen: Lee Chang-dong
Haruki Murakami’nin Barn Burning adlı öyküsünden uyarlanan Burning, gizem ve dramı harmanlayan bir yapım. Üç karakter arasındaki karmaşık ilişkiyi ele alan film, yavaş ilerleyen ama yoğun bir anlatı sunuyor. Sosyal sınıf farklılıkları, kimlik arayışı ve aşk gibi evrensel temaları işleyen bu film, Güney Kore sinemasının derinlikli hikaye anlatımı geleneğini sürdürüyor.
Poetry (2010)
- Yönetmen: Lee Chang-dong
Alzheimer başlangıcı teşhisi konulan yaşlı bir kadının şiir yoluyla kendini keşfetmesini anlatan bu film, dokunaklı bir hikaye sunuyor. Hayatın anlamını sorgulayan film, karakter odaklı bir anlatıma sahip ve zarif senaryosuyla büyük beğeni topluyor. İzleyiciyi, edebiyatın ve sanatın dönüştürücü gücü üzerine düşündüren bir başyapıt.
I Saw the Devil (2010)
- Yönetmen: Kim Jee-woon
Bir polisin nişanlısını öldüren seri katilden intikam alma hikayesini konu alan I Saw the Devil, Güney Kore sinemasının karanlık tarafını temsil ediyor. Şiddetin sınırlarını zorlayan sahneleriyle izleyiciyi sarsan film, intikamın yıkıcı etkilerini çarpıcı bir şekilde yansıtıyor.
Parasite (2019)
- Yönetmen: Bong Joon-ho
Zengin ve fakir iki ailenin kesişen hikayesini anlatan Parasite, sınıf ayrımını etkileyici bir şekilde ele alıyor. 2020’de Oscar’da “En İyi Film” ödülünü kazanarak tarihe geçen film, aynı zamanda Güney Kore sinemasının uluslararası bir zaferi olarak görülüyor. Her sahnesiyle izleyiciyi şaşırtan bu başyapıt, kara komedi, gerilim ve dramın kusursuz bir birleşimini sunuyor.