Hit shonen anime Bleach, shonen kitlesi üzerindeki büyük etkisi ve milyonlarca manga satış sayısıyla, shonen’in “üç büyükleri” arasındaki yerini almıştır. Bleach, unutulmaz karakter tasarımları, efsanevi olay örgüleri ve geleneksel shonen aksiyonunu, isekai ve ters-isekai unsurlarıyla harika bir şekilde birleştiriyor. Yeni Bleach animesi daha da etkileyici olsa da, serinin uzun vadede bazı sorunları bulunmaktadır. Tüm güçlü yönlerine rağmen, aşırı tekrarlayan bir hikâye yapısı ve imkansıza yakın sayıda tesadüf gibi sorunlar göze çarpmaktadır.
Bleach, olumlu yönleri olumsuz yönlerinden ağır basan bir anime olsa da, bazı yönlerden oldukça abartılmış olduğu ve zamana yenik düştüğü gerçeği değişmiyor. Yeni anime serileri, Bleach’in yapmaya çalıştığı şeylerin daha yalın ve daha etkileyici versiyonlarını sunuyor. Adil bir değerlendirme yapıldığında, bu animelerin Bleach’i kendi oyununda yendiği ve onun asla sahip olmadığı çarpıcı fikirler ve sahneler sunduğu görülüyor. Listedeki animelerden bazıları Bleach’ten biraz farklı temalara sahip olsa da, karşılaştırılabilecek kadar benzerlik taşıyor. Bu listeye, anime tarzından ilham alan çizgi filmler de dahil edilmiştir.
Naruto
Naruto, Bleach ile birlikte shonen “büyük üçlü”nün bir başka önemli parçasıdır ve Bleach’in sunmadığı pek çok inanılmaz ve eğlenceli konsepti izleyicilere sunar. Naruto animesi, isekai tarzı maceralar ve ruhlar yerine, fantastik bir ortamda geçer. Bu dünyada gergin uluslararası politikalar ve en kötüsü, devam eden bir nefret döngüsü hâkimdir. Bu döngü, Naruto’nun tartışmasız en iyi kısmı olan Pain sezonunda anlatının merkezine yerleşmiştir.
Ana temasının yanı sıra, Naruto animesi, karakterlerin bireysel hikayelerine odaklanan bölümleriyle de dikkat çeker. Özellikle Naruto Uzumaki ve Gaara’nın jinchuriki olarak yaşadıkları yalnızlık, izleyiciyi derinden etkiler. Naruto, bu ortak acılarının empatisi sayesinde Gaara’yı kurtarır ve ona bir canavar değil, bir kurban olduğunu hatırlatır.
Anime ayrıca, Itachi Uchiha’nın trajik ihaneti ve Tobi’nin gerçeği gibi olağanüstü ters köşelerle izleyiciyi şaşırtmayı başarır. Bu unsurlar, Naruto’yu yalnızca bir aksiyon serisi değil, aynı zamanda derin duygusal ve tematik bir deneyim haline getirir.
Fullmetal Alchemist: Brotherhood
64 bölümlük süresiyle Fullmetal Alchemist: Brotherhood, üç hatta dört kat daha uzun seriler arasında dahi öne çıkmayı başarır. Felsefi derinlik, karmaşık olay örgüsü, etkileyici karakter gelişimleri ve detaylı dünya inşası gibi unsurları kompakt bir yapıya sığdırarak, niteliğin nicelikten üstün olduğunu gözler önüne serer.
Fullmetal Alchemist: Brotherhood, efsanevi Felsefe Taşı’nı arayan Elric kardeşlerin basit bir göreviyle başlar. Ancak bu yolculuk, onları karanlık sırlar, Homunculus’lar ve devasa komplolarla dolu bir çatışmanın içine çeker.
Birçok shonen anime, gereksiz dolgu bölümleri ve uzun savaş sekanslarıyla vakit kaybederken, Brotherhood doğrudan hikâyeye odaklanır. Bu yaklaşım, seriye yoğun ve dolu bir anlatım kazandırır, böylece izleyici sadece 64 bölümde bile son derece kapsamlı bir hikâye deneyimi yaşar.
Vinland Saga
Bazı anime serileri, türün standart formülünü mükemmel bir şekilde uygulayarak değil, onu sorgulayıp yeniden yaratarak dikkat çeker. Vinland Saga, tam da bu nedenle öne çıkan bir yapımdır. Savaşın yıkıp geçtiği ortaçağ İngiltere’sinde şiddet dolu bir aksiyon sunmasına rağmen, hikâye esasen karakterlerin neden savaştığını sorgular. Bu derin tema, serinin ilerleyen bölümlerinde Thorfinn Karlsefni’nin hiç kimseyle savaşmaması gerektiğini fark etmesiyle doruk noktasına ulaşır.
Bleach gibi shonen aksiyon animeleri, kahramanların dövüş zaferleriyle izleyicilere dersler verebilir. Ancak Vinland Saga’da Thorfinn’in şiddet ve düşmanlık hakkındaki gerçekleri kavraması, çok daha anlamlı bir mesaj taşır. Thorfinn’in hayatındaki gerçek dönüşüm, düşmanlarının olmadığını ve yalnızca savaş ve kölelikten arınmış yeni bir dünya kurma hayaliyle var olabileceğini fark etmesiyle başlar.
Bu güçlü anlatı, izleyicilere şiddet yerine barışı ve umudu seçmenin anlamını derinlemesine sorgulatan bir deneyim sunar.
Death Note
Death Note’u Bleach gibi bir animeyle karşılaştırmak ilk bakışta elma ile armudu karşılaştırmak gibi görünebilir. Ancak derinlere inildiğinde, Death Note’un shonen formülüne sadık kaldığı görülür ve bu nedenle iki yapımı karşılaştırmak mümkündür. Her iki seri de kendi ideallerini savunmak için büyük zorluklara göğüs geren genç kahramanları merkeze alır ve bu mücadeleler genellikle rakipler arasında gerilim dolu savaşlar içerir.
Death Note, Bleach’in dünya inşası ve sihirli güçlerinden yoksun olabilir, ancak bu anime, suç ve gerilim türünde bir başyapıt olarak öne çıkar. Bugün bile efsanevi statüsünü koruyan anime, zekice kurgulanmış bir akıl savaşı sunar. Tematik olarak da oldukça derin olan hikâye, Light Yagami’nin masumları korumak adına suçluları öldürmek için bir defteri kullanması üzerinden, izleyiciyi adaletin gerçek anlamını sorgulamaya davet eder.
Bu yönüyle Death Note, shonen türünün sınırlarını zorlayan ve izleyiciyi sadece eğlendirmekle kalmayıp düşündürmeye de yönlendiren bir yapımdır.
Attack on Titan
Attack on Titan, tüm zamanların olmasa da son yılların en unutulmaz, acımasız ve tartışmalı shonen anime serilerinden biri olmaya devam ediyor. Bleach gibi, bu seri de inandıkları şeyler uğruna savaşan, kılıç kullanan genç bir kahramanı merkezine alıyor. Ancak iki yapım arasında dikkat çekici farklılıklar var. İnsan yiyen Titanlarla savaşmak ya da onlara dönüşmek gibi unsurlar, shonen aksiyon formülüne tamamen yeni bir boyut kazandırıyor.
Bunun ötesinde, Attack on Titan, Eren’in Saldırı Titanı olmasından Marley İmparatorluğu’nun varlığına ve nihayetinde Eren’in “Gürleme Planı”yla kötü bir anti-kahramana dönüşmesine kadar uzanan, zengin ve karmaşık bir olay örgüsü sunar. Bu, Bleach’ten çok daha detaylı ve katmanlı bir anlatıya sahip olmasını sağlar.
Ayrıca seri, izleyicilere savaşın doğasını sorgulatır; herhangi bir savaşta gerçekten iyi ya da kötü tarafların olup olmadığını düşündüren güçlü bir politik mesaj taşır. Attack on Titan, yalnızca aksiyonuyla değil, aynı zamanda derin felsefi ve politik temalarıyla shonen türünün sınırlarını genişleten bir başyapıttır.
My Hero Academia
İlk bakışta My Hero Academia, shonen’in “büyük üçlüsüne” rakip olabilecek bir yapım gibi görünmüyordu. Ancak zamanla beklenmedik bir başarı yakalayarak kendi yerini sağlamlaştırdı. Anime, sıradan insanların süper güçlere sahip olmasının toplumu nasıl olumsuz etkilediğini ve profesyonel kahramanlık sisteminin bile bu bozulmayı düzeltemediğini gösteren karanlık bir dünya tasviri sunuyor.
Seri, ayrımcılık, toplumsal eşitsizlik ve gücün insanların kendileri ve başkaları hakkındaki algılarını nasıl çarpıtabileceği gibi derin temalara değiniyor. Bu temalar, özellikle animenin altıncı ve yedinci sezonlarında daha belirgin hale geliyor. Dabi, Himiko Toga ve Deku gibi karakterlerin hikayeleri, doğuştan sahip oldukları (veya olmadıkları) güçlerin üzerlerinde yarattığı etkileri keşfederek izleyiciyi derinden etkiliyor.
Her bir karakterin hayatı farklı yönlere savrulurken, ana soru şu: Kahramanlar, All For One gibi güçlü kötülükleri yenmeyi başarsalar bile toplumu düzeltmeyi başarabilecekler mi? My Hero Academia, sadece aksiyon sahneleriyle değil, aynı zamanda güçlü toplumsal eleştirileriyle de Bleach gibi yapımların ötesine geçerek unutulmaz bir anlatı sunuyor.
Hunter x Hunter
Hunter x Hunter animesi, hayranlarını destansı bir sonla etkileme fırsatını tam anlamıyla yakalayamamış olsa da, hala shonen türünün en iyilerinden biri olduğunu kanıtlayan bir yapımdır. Serinin en dikkat çeken özelliklerinden biri, her türlü benzersiz hareket ve stilin kapılarını açan esnek ve sezgisel bir sistem olan Nen dövüş sistemidir. Hisoka’nın “Lastik Sakız” yeteneği ya da Kurapika’nın Hayalet Takımı üyeleriyle savaşmak için kullandığı zincirler, bu sistemin ne kadar yaratıcı olduğunun en iyi örneklerindendir.
Hikâye, ana karakter Gon Freecss’in bir avcı olarak babası Ging’in izinden gitmek için çıktığı yolculuğu takip eder. Bu süreçte Leorio, Kurapika ve Killua gibi karakterler ona eşlik eder. Özellikle Killua, popülerliğiyle öne çıkan bir karakterdir ve Naruto’daki Sasuke Uchiha tasarımına ilham verdiği düşünülür.
Hunter x Hunter aynı zamanda Hayalet Takımı ve Meruem gibi shonen türünün en yaratıcı kötü karakter tasarımlarını da sunar. Bu unsurlar, seriyi hem hikâye derinliği hem de görsel çeşitlilik açısından türün zirvesine yerleştirir.
Jujutsu Kaisen
Jujutsu Kaisen, birçok yönden Bleach’in manevi mirasçısı olarak görülebilir. Serinin yaratıcısı Gege Akutami, Bleach’in tasarım ve stilinin Jujutsu Kaisen üzerindeki etkisini açıkça ifade ediyor. Bu nedenle, Jujutsu Kaisen, Bleach’in güçlü yönlerini alıp, daha yalın ve daha iyi tempolu bir formatta yeniden şekillendiriyor.
Anime, izleyiciyi sürekli ters köşelerle şaşırtan ve duygusal olay örgüsüyle bağlayan bir hikâye sunuyor. Bölümden bölüme artan heyecan, izleyicileri bir sonraki olayın ne olacağını görmek için sabırsızlandırıyor.
Jujutsu Kaisen, korkunç lanetler ve kanlı aksiyon sahneleriyle korku türünden de yoğun bir şekilde yararlanıyor. Bu özellik, animenin “karanlık üçlü” olarak adlandırılan gayri resmi bir grubun parçası olmasını sağlıyor. Görsel açıdan etkileyici ve tematik olarak derin olan Jujutsu Kaisen, hem kendinden önce gelenleri onurlandırıyor hem de kendi özgün hikayesini koruyarak shonen türünde farklı bir yer ediniyor.
One Piece
Aradan geçen yıllara rağmen, One Piece tüm gücüyle yayınlanmaya devam ediyor ve zamana karşı koyarak etkileyiciliğini koruyor. Hikâye tekrara düşmek veya eski temposunu kaybetmek bir yana, yaratıcısı Eiiçiro Oda zamanı kendi avantajına kullanarak serinin devasa dünyasını her yeni macerayla daha da genişletiyor. Daha da etkileyici olan ise, One Piece’in hikâyesinde yer alan birçok gizemin hâlâ çözülmemiş, ancak hikâye için hayati ve heyecan verici bir öneme sahip olmasıdır.
One Piece, Bleach’e rakip olabilecek kadar etkileyici bir güç sistemine sahiptir. Şeytan Meyveleri, korsanlara ve Denizcilere elementlerden hayvanlara dönüşmeye, hatta yerçekimi veya karanlık gibi güçleri kontrol etmeye kadar geniş bir yelpazede yetenekler sunar. Bunun yanı sıra, Enies Lobby’de Nico Robin’i kurtarmak için mücadele eden Hasır Şapka Korsanları veya Marineford’da üvey kardeşi Ace’i kurtarmak için zamana karşı yarışan Luffy gibi duygusal derinliğe sahip kişisel mücadeleler, seriyi unutulmaz kılan unsurlar arasında yer alır.
One Piece, aksiyon, macera ve derin karakter gelişimini bir araya getirerek, shonen türünün en güçlü örneklerinden biri olarak parlamaya devam ediyor.