En İyi 20 ‘Senin Adın’ Benzeri Anime Film Önerisi

Senin Adın Benzeri Animeler
Senin Adın Benzeri Animeler

Duygularınıza dokunan ve sizi özenle işlenmiş animasyon dünyalarının içine çeken filmler söz konusu olduğunda Senin Adın (Your Name), tartışmasız zirvede yer alıyor. Makoto Shinkai’nin yönetmenliğini yaptığı bu başyapıt, beden değiştiren iki genç – Mitsuha ve Taki – üzerinden, kaderin insan hayatlarını nasıl kesiştirdiğini büyüleyici bir şekilde anlatıyor. Nefes kesici animasyonları, derin duygusal hikâyesi ve bağ kurma, aşk ve kader gibi temalarıyla büyük beğeni topladı. Eğer Senin Adın seni duygusal derinliği olan, fantastik ögelerle örülmüş filmlere hasret bıraktıysa, doğru yerdesin.

Bu liste, Senin Adın’ın etkileyici temasını ve tonunu paylaşan filmler için anime izleyicilerinin beğenileriyle hazırlandı. Yine Shinkai imzası taşıyan Seninle Bir İklim (Tenki no Ko), doğaüstü olayları ve güçlü duygusal bağları işleyerek aynı damarı sürdürüyor. Diğer yandan Pankreasını Yemek İstiyorum (Kimi no Suizou wo Tabetai) ise, ilişkiler ve hayatın geçiciliğini Senin Adın’ın içten duygusallığıyla harmanlayan bir yapım.

Nimona gibi fantastik maceralardan, Sessizliğin Sesi (Koe no Katachi) gibi yoğun duygusal dramalara kadar uzanan bu seçki, her anime severin kalbine dokunacak bir şeyler sunuyor. İster kendini keşfetme yolculuklarını, ister fantastik olayları, isterse yürek ısıtan aşk hikâyelerini seviyor ol; her bir film, etkileyici görsellik ve sürükleyici anlatımıyla seni içine çekecek.

Listede yer alan anime filmleri için yorumda fikrini belirtmeyi unutma! Yorumun, diğer anime tutkunlarının yeni favorilerini keşfetmesine yardımcı olacak. Ayrıca her filmin altında, Netflix, Amazon Prime, Max, Apple TV+, Hulu, Paramount+ ve Disney+ gibi platformlara özel “Nereden İzlenir?” butonlarını da bulabilirsin. Şimdiden iyi seyirler! Umarız bu filmler, tıpkı Senin Adın gibi sende kalıcı bir iz bırakır.

Hello World

Hello World

2027 yılında, teknolojiyle iç içe geçmiş bir Kyoto şehrinde geçen bu hikâye, içine kapanık ve utangaç bir lise öğrencisi olan Naomi Katagaki ile soğuk ve mesafeli yapısıyla bilinen Ruri Ichigyou’nun etrafında şekillenir. İkisi de kitaplara olan tutkularıyla ortak bir noktada buluşsalar da, Naomi onunla iletişime geçmekten çekinir.

Bir gün gökyüzünü delen kırmızı bir aurora görmesiyle Naomi’nin sıradan hayatı altüst olur. Hemen ardından üç bacaklı bir karga ve gizemli bir pelerinli adamla karşılaşır. Bu adam, kendisinin 10 yıl sonraki hâlidir. Gelecekteki Naomi, Ruri ile bir ilişkiye başladıklarını ancak trajik bir olayla her şeyin sona erdiğini söyler. Amacı, geçmişteki kendisini yönlendirerek bu felaketi önlemektir.

İlk başta şüpheyle yaklaşsa da Naomi, gelecekteki versiyonunun talimatlarını izleyerek Ruri’ye yakınlaşmaya başlar. Ancak bu süreçte sadece aşk değil, gerçeklik ve zamanın doğası da sorgulanır. Naomi, kaderi değiştirme gücüne sahip midir, yoksa bazı şeyler kaçınılmaz mıdır?

Toki wo Kakeru Shoujo

The Girl Who Leapt Through Time

Lisede son yılına giren Makoto Konno, gelecek planları konusunda oldukça kararsızdır. Öğretmenlerin baskısı, arkadaşlarıyla geçirilen sıradan günler ve belirsiz bir gelecek arasında sıkışıp kalmıştır. Ancak bir gün, başına gelen beklenmedik bir olayla her şey değişir: Makoto, zamanı fiziksel olarak geriye sarabildiğini fark eder. Artık zaman içinde sıçrayabilmektedir.

Başta bu gücü oyun gibi kullanan Makoto, sınavları geçmek, utanılacak anları düzeltmek ve eğlenceli anları tekrar tekrar yaşamak için zamanla oynamaya başlar. Ancak zamanla anlar ki her sıçrayış, başka bir şeyi değiştirir—ve her değişim, bir bedel getirir.

Toki wo Kakeru Shoujo, gençlik, pişmanlık, seçimler ve zamanın geri alınamazlığı üzerine düşündüren, kalbe dokunan bir hikâyedir. Film, “zamana hükmetmek” fikrinin cazibesini, aslında ne kadar kırılgan bir hayal olduğunu nazik ama güçlü bir şekilde hatırlatır.

Josee to Tora to Sakana-tachi

Josee, The Tiger & The Fish

Deniz biyolojisine tutkuyla bağlı üniversite öğrencisi Tsuneo Suzukawa, yurtdışında okumak için gereken parayı biriktirmek adına birden fazla yarı zamanlı işte çalışmaktadır. Ancak bir gece yaşanan kader anı, hayatının yönünü değiştirir: Tekerlekli sandalyedeki genç bir kızla, Kumiko’yla tanışır. Kendisine Josee denmesini isteyen bu genç kız, ilk başta oldukça aksi ve sert bir tavır sergiler.

Josee’nin büyükannesi, Tsuneo’ya torununa bakıcılık yapması karşılığında ücret teklif eder. Tsuneo, Josee’nin buyurgan tavırlarından rahatsız olsa da bu işi akademik hayaline ulaşmak için bir fırsat olarak görür. Fakat zaman geçtikçe, Josee’nin dış dünyayı keşfetme arzusunu ve engellerine rağmen yaşama olan tutkusunu gördükçe fikri değişir.

Tsuneo, Josee’ye hayatın güzelliklerini göstermek için yanında kalmaya karar verir. İkili, birlikte geçirdikleri zaman içinde sadece birbirlerinin dünyasını değil, kendi içlerindeki hayalleri ve korkuları da keşfetmeye başlar. Josee to Tora to Sakana-tachi, aşk, hayal gücü ve özgürlüğün sınır tanımadığı bir dünyada, iki farklı insanın birbirine nasıl ilham olabileceğini anlatan duygu yüklü bir hikâyedir.

Ookami Kodomo no Ame to Yuki

Wolf Children

Üniversite öğrencisi Hana, gizemli ve içine kapanık bir adama âşık olur. Ancak bu adam, ne resmi bir öğrenci ne de sıradan bir insandır. Bir dolunay gecesi sırrını açıklar: o, hayatta kalan son kurt adamdır. Hana için bu gerçek sevgisini değiştirmez ve birlikte bir aile kurmaya karar verirler.

Kısa süre sonra Hana, iki sağlıklı çocuk dünyaya getirir—yağmur altında doğan Ame ve kar yağarken doğan Yuki. Tıpkı babaları gibi, bu çocuklar da kurt formuna dönüşebilme yeteneğine sahiptir. Ancak mutluluk kısa sürer: Hana’nın eşi beklenmedik şekilde hayatını kaybeder ve Hana, doğaüstü özelliklere sahip iki çocuğu tek başına büyütmek zorunda kalır.

Şehir yaşamının baskısı, gizli kimliklerini koruma zorunluluğu ve çocuklarının vahşi doğasını bastırmaya çalışmak Hana’yı tükenme noktasına getirir. Sonunda, toplumun yargılarından uzak, özgür bir yaşam umuduyla çocuklarıyla birlikte kırsal bir bölgeye taşınır.

Ookami Kodomo no Ame to Yuki, hem fiziksel hem duygusal anlamda “farklı” çocuklar yetiştirmenin zorluklarını, bir annenin fedakârlığını ve koşulsuz sevgisini içten bir dille anlatan, kalpleri ısıtan bir hikâyedir.

Sakasama no Patema

Sakasama no Patema

Patema, yeraltında geniş tünel ağlarıyla çevrili bir uygarlığın cesur ve meraklı genç prensesidir. Gizemli şekilde kaybolan bir arkadaşından ilham alarak sürekli keşif gezilerine çıkar, ancak kraliyet statüsü nedeniyle bu davranışları hoş karşılanmaz. Yine bir gün, “yasak bölge”ye girdiğinde, karşısına çıkan garip bir yaratıkla ürkerek yere değil, göğe doğru düşmeye başlar—çünkü kendini bambaşka bir dünyada, yüzeyin üzerinde ama yerçekiminin tam tersi işlediği bir gerçeklikte bulur.

Tam gökyüzüne çekilmek üzereyken, onu kurtaran kişi ise Age adında, totaliter Aiga ulusunda yaşayan, sistemin öğretilerine karşı çıkan genç bir öğrencidir. Aiga halkı, Patema gibi ters yerçekimine sahip olanları “Gök tarafından yutulacak günahkârlar” olarak tanımaktadır. Ancak Age bu propagandaya karşı durur ve Patema’yı korumaya karar verir.

Farklı dünyalardan gelen bu iki genç, karşılıklı önyargıları yıkmak ve birbirlerinin dünyasını anlamak için birlikte bir yolculuğa çıkar. Sakasama no Patema, yerçekimine meydan okuyan bir görsellikle, farklılıkların üstesinden gelip birlikte var olmanın önemini vurgulayan sıcacık bir keşif hikâyesidir.

Tenki no Ko

Weathering with You

Tokyo, günlerdir bitmek bilmeyen sağanak yağışlarla boğuşmaktadır. Şehrin temposunu altüst eden bu sonsuz yağmurun ortasında, memleketinden kaçıp Tokyo’ya gelen lise öğrencisi Hodaka Morishima, geçimini sağlamakta zorlanır ve sonunda küçük çaplı bir yayın evinde işe başlar. Öte yandan, ailesini kaybetmiş olan Hina Amano da küçük kardeşine bakabilmek için iş arayışındadır.

Kaderleri, Hodaka’nın Hina’yı karanlık işlerle uğraşan adamlardan kurtarmaya çalışmasıyla kesişir. Beraber kaçmaya karar verdiklerinde Hodaka, Hina’nın sıra dışı bir güce sahip olduğunu keşfeder: Hina, dua ettiğinde güneşi çağırabilmektedir. Tokyo’nun sürekli kapalı havası göz önüne alındığında, bu güç eşsiz bir fırsat sunar. Hodaka, Hina’nın bir “güneş kızı” olarak, insanların ihtiyaç duyduğu anlarda gökyüzünü aydınlatabileceğini önerir.

İlk başta her şey umut verici görünür. Ancak bilinen bir gerçek vardır: Güç, her zaman ağır bir bedel ister…

Kimi no Suizou wo Tabetai

I Want To Eat Your Pancreas

Sosyal çevresinden tamamen kopmuş, kitaplara gömülmüş, içe kapanık bir lise öğrencisi… Ne insanlara ilgi duyar, ne de birilerinin kendisiyle ilgileneceğine inanır. Onun durağan hayatı, bir gün okul kütüphanesinde el yazısıyla yazılmış bir deftere rastlamasıyla değişir. “Yaşarken Ölmek” başlıklı bu gizemli günlüğün, sınıfının neşeli ve popüler kızı Sakura Yamauchi’ye ait olduğunu anladığında büyük bir sırla karşılaşır: Sakura, ilerlemiş bir pankreas hastalığına sahiptir ve ömrü kısıtlıdır. Bu gerçeği yalnızca ailesi bilmektedir; en yakın arkadaşları dahi habersizdir.

Sakura, bu sırrını paylaşmasının ardından onunla zaman geçirmek ister. Başta ilgisiz ve duygusuz görünen genç, Sakura’nın ısrarcı neşesi ve spontane doğası karşısında savunmasız kalır. İstemeden de olsa onunla vakit geçirmeye başlar.

Zıt kutuplar gibi görünen bu ikili, her geçen gün birbirlerinin hayatına daha fazla dokunur. Sakura’nın yaşam enerjisi, ana karakterin duygusal duvarlarını yavaşça yıkar ve onu “yaşamak” denen şeyi gerçekten hissetmeye başlatır. Acı ve mutluluk iç içe geçerken, hayatın değerini anlamaya başlar.

Suzume no Tojimari

Suzume

Lise öğrencisi Suzume Iwato, sıradan bir okul sabahında yolda karşılaştığı genç adam Souta Munakata’nın terkedilmiş yerleri aradığını öğrenir. Ona civardaki bir harabeyi tarif eder, ama merakına yenilip kendisi de oraya gitmeye karar verir.

Gittiği harabede, başka bir evrene açılan tek başına duran gizemli bir kapı bulur. Bu kapının ardında, adeta bir rüya gibi görünen başka bir dünya vardır—gözle görülür, hissedilir ama girilemez. Kapının yanında bulunan garip taş parçası, Suzume tarafından yerinden kaldırıldığında kedi benzeri bir canlıya dönüşerek kaçıp gider. Korkuya kapılan Suzume hızla oradan ayrılır, ancak bu hareketinin ciddi sonuçları olacağından habersizdir.

Suzume’nin kaldırdığı taş aslında “kilittaşıdır” ve onun serbest kalmasıyla birlikte, diğer evrende hapsedilmiş kötülük Japonya’ya sızmaya başlar. Bu yanlışını düzeltmek isteyen Suzume, Souta ile güçlerini birleştirir. Görevleri, ülkeyi kaosa sürüklemeden önce açık kalan tüm kapıları bulup mühürlemektir.

Kapıların ardında yatan sırlar, kayıplar ve Suzume’nin kendi geçmişiyle yüzleşmesi, bu yolculuğu unutulmaz kılar.

Umi ga Kikoeru

Umi ga Kikoeru

Kouchi şehrinde yaşayan lise öğrencisi Taku Morisaki, sıradan günlerinden birindeyken en yakın arkadaşı Yutaka Matsuno’dan acil bir çağrı alır. Okula gittiğinde Yutaka, ona yeni transfer olan Tokyo’lu öğrenci Rikako Muto’yu tanıtır. Rikako hem derslerde hem sporda oldukça başarılıdır; ancak kibirli ve mesafeli tavırları nedeniyle sınıfta pek arkadaş edinemez. Yutaka ve başka bir kız dışında kimseyle yakın değildir.

Bir okul gezisi sırasında yaşanan rastlantı sonucu Taku, kendini bir anda Rikako’nun karmaşık hayatının içinde bulur. Bu yakınlaşma, hem Yutaka ile olan dostluğunu hem de kendi duygusal dünyasını sarsar. Taku, bir yandan geçmişinde yara almış bu genç kızı anlamaya çalışırken, diğer yandan içindeki çelişkilerle yüzleşmek zorunda kalır.

Umi ga Kikoeru, gençlik yıllarındaki dostluk, kıskançlık, aşk ve kırgınlıkları olgun bir dille işleyen, sade ama derinlikli bir film. Bazen en küçük karşılaşmalar, hayatımızda kalıcı izler bırakabilir.

Kimi wa Kanata

Kimi wa Kanata

Lise öğrencileri Mio Miyamasu ve Arata Kishimo, çocukluklarından beri yakın arkadaşlardır. Mio, Arata’ya karşı içinde sakladığı duyguları bir türlü itiraf edemez. Hatta yakın arkadaşı Madoka bile bu duyguları fark ettiğinde, Mio utanarak inkâr eder ve Madoka’yı kendi hislerinin peşinden gitmeye teşvik eder.

Bir gün birlikte bir falcıya gittiklerinde, Arata tuhaf bir enerji hisseder ve Mio’yu apar topar dükkândan çıkarmaya çalışır. Bu beklenmedik tavır, Mio’nun kafasını karıştırır ve ikili arasında bir tartışma çıkar. Aynı gece, yaşananlar yüzünden pişmanlık duyan Mio, duygularını açıkça söylemeye kararlıdır ve yağmur altında Arata’nın yanına gitmek üzere yola çıkar. Ancak yolda geçirdiği bir kaza, Mio’nun hayatını kökten değiştirir.

Mio, gözlerini bambaşka bir dünyada açar—ölüm ve yaşam arasında sıkışıp kalmış bir âlemde. Bu bilinmeyen diyarda, kalbine gömdüğü sözlerle ve pişmanlıklarıyla yüzleşmek zorundadır. Arata’ya ulaşmak, onu son kez görebilmek ve duygularını dile getirebilmek için zamanla yarışır.

Kotonoha no Niwa

The Garden of Words

Tokyo’da yağmurlu bir sabah… Genç ayakkabı ustası adayı Takao Akizuki, dersi asarak tasarımlarını çizmek için sakin bir bahçeye gider. İşte burada, gizemli ve zarif bir kadın olan Yukari Yukino ile ilk kez karşılaşır. Aralarındaki ilk sohbet sade ve mesafelidir. Ancak Takao’nun Yukari’ye ayakkabı yapmayı teklif etmesiyle bu rastlantı, beklenmedik bir dostluğun başlangıcına dönüşür.

Yağmur mevsimi boyunca sık sık bu bahçede buluşmaya devam eden ikili, zamanla birbirlerinin sessiz acılarına ve yalnızlıklarına ortak olmaya başlar. Aralarındaki yaş farkına ve toplumsal beklentilere rağmen, varlıkları birbirine ilaç gibi gelir.

Ancak her mevsim gibi yağmurun da bir sonu vardır. Yağmurlar dinerken, Takao ve Yukari’nin kurduğu bu kırılgan bağ da sınanacaktır. Gerçeklerle yüzleşme zamanı gelip çattığında, aralarındaki bu özel ilişkinin neye dönüşeceği belirsizdir.

Byousoku 5 Centimeter

Byousoku 5 Centimeter

Peki ya iki insan birbirini sevmesine rağmen birlikte olamıyorsa? Takaki Toono ve Akari Shinohara, çocukluklarından beri birbirine bağlı iki dosttur. Ancak hayat, onları istemedikleri yönlere sürükler. Farklı şehirlerde yaşamaya başlamalarıyla birlikte aralarına fiziksel mesafe girse de, verdikleri söz onları bir süre daha birbirine bağlar: İletişimi koparmamak.

Byousoku 5 Centimeter, uzun mesafe ilişkilerinin sıradan ama acımasız gerçekliğini yansıtan, melankolik bir aşk hikâyesidir. Zaman geçtikçe Takaki ve Akari’nin aralarındaki bağ, geçmişteki anıların zincirine dönüşür. İkisi de hayatlarına devam etmeye çalışsa da, aslında yerlerinde saymakta, hem kendilerini hem de çevrelerindeki insanları farkında olmadan incitmektedirler.

Aynı gökyüzüne baksalar da, artık farklı dünyaların insanı olmuşlardır. Film, sevginin her zaman kavuşmayla sonuçlanmadığını, bazen sadece anılarda yaşadığını incelikli bir dille anlatır.

Koe no Katachi

A Silent Voice

Çocukluk yıllarında vahşi ve umursamaz bir kişiliğe sahip olan ilkokul öğrencisi Shouya Ishida, sıkıntıdan yaptığı acımasızlıklarla dikkat çeker. İşitme engelli Shouko Nishimiya sınıfa katıldığında, Shouya ve sınıf arkadaşları onu acımasızca zorbalığa uğratır. Ancak Shouko’nun annesi durumu okula bildirdiğinde, tüm suç Shouya’nın üzerine yıkılır. Shouko okuldan ayrılırken, Shouya ise sınıf arkadaşlarının hedefi hâline gelir. Öğretmenlerin görmezden geldiği bu süreçte, ilkokuldan liseye kadar dışlanma ve yalnızlıkla baş başa kalır.

Şimdi lise son sınıf öğrencisi olan Shouya, geçmişte yaptığı hataların yükünü hâlâ taşımaktadır. Gerçek bir pişmanlık duyan Shouya, Shouko’yu tekrar bulmak ve ondan özür dilemek için bir yolculuğa çıkar. Amacı sadece bir özür değil, aynı zamanda kendini affettirmek ve geçmişin karanlığından kurtulmaktır.

Koe no Katachi, bir hatanın nasıl kalpleri kırabileceğini ve gerçek bir özrün iyileştirici gücünü içtenlikle anlatan bir hikâyedir. Zorbalık, pişmanlık, bağışlanma ve kendini kabul etme temalarını derinlemesine işleyen bu film, izleyicinin yüreğine dokunan nadir yapımlardan biridir.

Hotarubi no Mori e

Hotarubi no Mori e

Yaz tatilinde büyükbabasının yanında kalan altı yaşındaki Hotaru Takegawa, ormanda kaybolur. Bu orman, doğaüstü varlıkların yaşadığı söylentileriyle çevrilidir. Gözyaşları içinde yardım ararken, karşısına maskeli, gizemli bir çocuk çıkar: Gin. Ona yolu gösteren Gin, ilk bakışta mesafeli ve soğuk görünse de, bunun ciddi bir sebebi vardır—eğer bir insan ona dokunursa, sonsuza dek yok olacaktır.

Gin, Hotaru’ya bir daha geri dönmemesini söylese de, Hotaru kalbini dinler ve her yaz onu görmeye gelir. Aralarındaki bağ yıllar içinde derinleşir; arkadaşlıkları zamanla sevgiye dönüşür. Ancak dokunamamak, yakın olamamak, bu ilişkide sürekli bir sınır çizer.

Hotarubi no Mori e, zamanla büyüyen bir aşkın, kaderin çizdiği kırılgan sınırlara nasıl takıldığını sade ama etkileyici bir dille anlatır. Film, sevginin yalnızca fiziksel yakınlıkla değil, kalpten kalbe kurulan bağlarla da var olabileceğini gösterir.

Momo e no Tegami

Momo e no Tegami

Babası beklenmedik şekilde hayatını kaybedince, 11 yaşındaki Momo Miyaura, annesiyle birlikte Tokyo’dan ayrılıp Seto İç Denizi’ndeki uzak bir adaya taşınır. Geriye yalnızca babasının yazmaya başlayıp yarım bıraktığı bir mektup kalmıştır—sadece iki kelime: “Sevgili Momo.” Bu kısa not, Momo’nun kalbinde cevapsız kalan sorularla birlikte derin bir huzursuzluk bırakır.

Yeni yaşamında Momo, eski tahta evler, sessiz tarlalar ve ürkütücü tapınaklarla dolu bu kasabaya alışmakta zorlanır. Günlerden bir gün, yeni evinin tavan arasında gezinirken eski bir youkai (Japon halk inanışındaki doğaüstü varlıklar) resimli kitabı bulur. Bu keşiften sonra etrafta tuhaf olaylar yaşanmaya başlar ve Momo’nun karşısına üç yaramaz youkai çıkar.

Momo e no Tegami, kaybın ardından gelen yas sürecini, kabullenmeyi ve büyümeyi konu alan içten bir hikâyedir. Momo, bu garip varlıklarla olan beklenmedik dostluğu sayesinde hem babasının mektubunun ardındaki anlamı çözmeye başlar, hem de içindeki yükleri hafifletir. Gerçekle hayalin iç içe geçtiği bu yolculuk, izleyiciyi umut dolu bir kapanışa taşır.

Mary to Majo no Hana

Mary to Majo no Hana

Sakar ve özgüveni düşük bir kız olan Mary Smith, ateş kızılı saçları ve beceriksizliğiyle dikkat çeker. Büyük halası Charlotte’un yanında yeni bir hayata başlayan Mary, bu kırsal ve sessiz yaşamda kendini yalnız ve sıkılmış hisseder. Ancak her şey, renk değiştiren gizemli bir kediyle karşılaşmasıyla değişir.

Merakına yenilen Mary, kediyi ormana kadar takip eder ve ölü ağaçlarla kaplı, solgun çimenlerin arasında büyüleyici mavi çiçekler bulur. Daha sonra bahçıvanın anlattıklarına göre bu nadir tür, Fly-by-Night adında bir bitkidir ve cadılar tarafından büyüsel gücü nedeniyle aranmaktadır.

Aynı kedi bir gece Mary’yi yeniden ormana götürür ve yaşlı bir ağacın dibine gizlenmiş eski bir süpürgeyi bulmasına yardım eder. Mary, farkında olmadan süpürgeye Fly-by-Night ezmesi bulaştırınca, süpürge aniden canlanır ve onu gökyüzüne taşır. Böylece Mary, kendini büyülü yaratıkların ve sırların kol gezdiği Endor Cadılık Akademisinde bulur. Burada yeni bir öğrenci sanılan Mary, gerçek kimliğini gizlemek zorundadır.

Ancak bu yeni dünyanın ihtişamı ardında karanlık sırlar saklamaktadır. Mary, hem kendini hem de sihrin ardındaki gerçeği keşfederken, cesaretini ve kim olduğunu anlamaya başlayacaktır.

Hoshi wo Ou Kodomo

Hoshi wo Ou Kodomo

“Bütün anılarını bir şarkıya dönüştürebilseydin, nasıl bir melodi olurdu?”

Başarılı bir öğrenci olan Asuna Watase, annesi sürekli çalıştığı için evde çoğu zaman yalnızdır. Hayattaki tek kaçışı ise dağlardaki gizli sığınağında, eski kristal radyosunu dinlemektir. Günlerden bir gün, bu radyodan daha önce hiç duymadığı, hüzünlü ama büyüleyici bir melodi gelir. Bu gizemli şarkı, onu bambaşka bir dünyanın kapısına sürükleyecek olayların başlangıcı olur.

Asuna, kısa süre sonra, onu tuhaf bir yaratıktan kurtaran gizemli bir çocuk olan Shun ile tanışır. Shun’un gelişiyle Asuna, Agartha adında kayıp bir diyara doğru, hayal gücünün bile ötesinde bir yolculuğa çıkar. Bu yer, ölenlerin ruhlarının hâlâ yankılandığı, geçmiş ve özlemin iç içe geçtiği kadim bir dünyadır.

Başta sadece bir macera gibi görünen bu yolculuk, Asuna’nın kalbinin en derin sorularına yönelmesini sağlar: Ayrılık, yas, yaşam ve sevgi. Her adımında geçmişin notalarını yeniden duyduğu bu yolculuk, onun melodik ve huzurlu hayatını karmaşık bir ağıt hâline getirir.

Juubee Ninpuuchou

Ninja Scroll

Feodal Japonya’da yalnız bir kılıç ustası olan Jubei Kibagami, geçmişte uğradığı bir ihanetin ardından efendisiz kalmış, kimseye boyun eğmeyen bir paralı savaşçıya dönüşmüştür. Politik çekişmelerden ve klan savaşlarından artık bıkmış olsa da, kader onu yeniden karanlık entrikaların içine sürükler.

Bir gün, gizemli bir adamın saldırısına uğrayan kadın ninja Kagero’yu kurtarır. Taştan bir beden gücüne sahip olan bu düşmanın arkasında, doğaüstü güçlere sahip “Kimon’un Şeytanları” adlı ölümcül bir ninja örgütü vardır. Kagero, yok olan bir köyün ardındaki gizemli vebayı araştırmakla görevlendirilen klanın sağ kalan tek üyesidir. Jubei başta bu işe karışmak istemez, ancak hükümet adına çalışan bir casus tarafından zehirlenmesiyle seçenekleri tükenir: Panzehiri alabilmek için Kimon’un gerçek planlarını ortaya çıkarmalıdır.

Araştırmaları, yozlaşmış liderlere, hükümeti devirmeyi amaçlayan bir komploya ve geçmişinden gelen karanlık bir düşmana uzanır. Jubei için bu sadece bir görev değil, aynı zamanda kapanmamış hesapların ve kanlı bir geçmişin yeniden açılmasıdır.

Cider no You ni Kotoba ga Wakiagaru

Cider no You ni Kotoba ga Wakiagaru

Yui “Cherry” Sakura, kendini konuşarak değil, yazdığı haikularla ifade etmeyi tercih eden içine kapanık bir gençtir. Şiirlerini internette paylaşsa da neredeyse kimse onlara dikkat etmez. Ailesiyle birlikte ağustos ayında taşınmaya hazırlanan Cherry, yaz tatilini bir yaşlı bakım merkezinde yarı zamanlı çalışarak geçirir.

Yuki “Smile” Hoshino ise neşeli bir influencer adayıdır. İnsanların gülmesini ister, ama kendisi diş teli taktığı çıkık ön dişlerinden utandığı için maskeyle gülüşünü gizler. Tesadüfen Cherry ile karşılaştıktan sonra o da aynı merkezde çalışmaya başlar.

İkili kısa süre içinde hafızası zayıflamaya başlayan yaşlı bir adam olan Fujiyama’ya yardım etmeye başlar. Fujiyama, bir zamanlar çok değer verdiği bir plak kaydını tekrar dinlemek istemektedir, ancak onu en son nereye koyduğunu hatırlayamaz. Cherry ve Smile’ın elindeki tek ipucu, plağın kılıfı ve üzerinde yazan tek kelimedir: yamazakura (dağ kirazı çiçeği).

İkilinin, bu kayıp melodiyi bulmak için çıktığı yolculuk, hem başkalarının anılarına hem de kendi duygularına dokunan bir keşif hâline gelir. Sessiz haikularla, utangaç maskelerin ardında gelişen bu yazlık hikâye, izleyicisine umut ve gençliğin kırılgan güzelliğini sunar.

Perfect Blue

Perfect Blue

J-pop idol grubu CHAM! iki yıl boyunca hayranlarını coşkuyla eğlendirmiştir. Ancak her güzel şeyin bir sonu vardır. Grup üyelerinden Mima Kirigoe, idol kariyerine veda edip oyunculuğa adım atmaya karar verir. Bu karar, hayranları ve menajerleri tarafından karışık tepkilerle karşılanır. Mima, yine de hayranlarının desteğini umarak yeni kariyerine yönelir.

Ancak sahne ışıklarından uzaklaştıkça, Mima’nın hayatı hızla karanlık bir yöne evrilir. Masum idol imajını tamamen geride bırakmak isteyen Mima, cesur bir rol aldığı suç temalı bir dizide oynamaya başlar. Oyunculuk kariyeri ilerledikçe fiziksel ve psikolojik olarak yıpranır; bu süreç menajeri Rumi Hidaka için de oldukça zorludur.

Mima’nın üzerindeki baskı sadece rolünden kaynaklanmaz. Onu eski hâliyle kabullenemeyen takıntılı bir hayran tarafından takip edilmeye başlanır. Aynı zamanda, Mima’nın hayatını neredeyse birebir taklit eden isimsiz bir web sitesi ortaya çıkar. Üstelik CHAM!, Mima olmadan daha da popüler hâle gelmiştir.

Her şey üst üste gelirken, Mima’nın gerçeklik algısı da yavaş yavaş çözülmeye başlar. Hayal ile gerçek, kimlik ile illüzyon birbirine karışır. Perfect Blue, şöhretin bedelini, kadın kimliği üzerindeki baskıları ve zihinsel çözülmenin korkutucu boyutlarını çarpıcı bir dille işler.