Isekai türünde oluşturulmuş pek çok anlatım öğesi var. Peki hangileriyle artık çok sık karşılaşmıyoruz?
Bu tür hikayelerin potansiyelini gösteren Sword Art Online ve The Vision of Escaflowne gibi yapımlar nedeniyle, isekai türü son zamanlarda ciddi şekilde doygun hale geldi.
Günümüzde bir anime hayranı herhangi bir yöne bakıp isekai serilerini ‘mecazi’ gözlerinin görebildiği kadarıyla görebiliyor. Peki, isekai türünde yıllar içinde neler değişti? Anlatım öğeleri sabit mi kalıyor, yoksa zamana uyacak şekilde değişiyorlar mı?
Dönüşü Olmayan Yolculuk
Daha önceki isekai hikayeleri için gerçekten bir kategori yoktu. O zamanlar gerçekten bir “isekai” türü yoktu; bunun yerine, fantastik yeni alemlerde maceralara atılan karakterler hakkında pek çok hikaye vardı. Bu hikayelerin “kuralları” diziden diziye değişirdi çünkü emsalleri yoktu.
Bazıları isekai dünyası ile gerçek dünya arasında geçiş yapabilen karakterlere sahipken, bazılarında böyle bir durum yoktu. Elbette herkes Digimon’a en bilindik örnek olarak aşinadır, ancak tek örnek bu değil. Inuyasha ve 100-man no Inochi no Ue ni Ore wa Tatteiru gibi başka seriler da var.
Bugünlerdeki isekai hikayelerindeki insanlar neredeyse her zaman yeni gerçekliklerine hapsolmuş durumdalar ve sonuç olarak, tüm olay örgüsü onların “eve bir dönüş yolu bulmaya” çalışmaları etrafında dönüyor. Bu trendin dışında kalan akla gelen çağdaş örnekler ise sadece Gate: Jieitai Kanochi nite, Kaku Tatakaeri ve Nihon e Youkoso Elf-san.
Eşsiz, Sihirli Olmayan veya Orta Çağ Dışı Dünyalar
Kimler isekai animelerdeki elfler, sihir ve canavarlarla aynı eskilikteki, aynı eski temel fantezi ortamından rahatsız ve sıkılmış durumda? Son birkaç yılda ortaya çıkan yapımların neredeyse tamamı, birkaç küçük değişiklik dışında, bu aynı temel üzerine kuruldu.
Isekai türü neden kendine özgü anlatımlara sahip olmayı bıraktı? Ima, Soko ni Iru Boku, El-Hazard, MÄR gibi birçok örnek var. Yine de, gerçekten orijinal dünyalara sahip olan sadece birkaç çağdaş isekai bulunuyor, ancak son zamanlarda giderek daha az sayıda hale geliyor gibi görünüyor.
Bu Yeni Dünyada Kendilerini Yeniden İnşa Etmek Zorunda Olan Ana Karakterler
Basitçe söylemek gerekirse, günümüzün isekai kahramanları çok fazla güçlü. Neredeyse hepsinin başından beri gülünç derecede tuhaf veya aşırı güçlü bir ‘hile’ yeteneği var ya da hikaye başladıktan hemen sonra bunu alıyorlar. “Güç fantezisi” türünün hayranları buna bayılacak, ancak diğer herkes onu fazlasıyla sıkıcı bulacaktır.
Pek çok isekai kahramanı, hayatta kalabilmek için türün önceki örneklerindeki bu yeni ortamda her şeyi yeniden öğrenmek zorunda kaldı. Yeni gerçeklerin kurallarını ayarlayıp benimsediklerinde bile, bu sadece başlangıçtı. Kagome, Inuyasha’daki büyülü kuyudan çıktığında, bir anda iblisleri yok etmeye başlamadı; önce uyum sağlaması ve dünyayı öğrenmesi gerekliydi.
Yan Karakterlerle Her Türlü Güç Yarıştırma
Adil olmak gerekirse, şimdi daha yaygın gibi görünse de, bu her iki isekai döneminde de biraz lafta kalan bir konuydu. Çağdaş isekainin güç fantezisinin kasıtsız bir yan etkisi var ve bu, eğer kahraman her düşmanı çok fazla dövüşmeden yenecek kadar güçlüyse, yan karakterlerin gelişmesi için ne kadar yer olduğu sorusu.
Mesela Dragonball Z’deki rezil güç ölçeklendirme sorunu. Sonuç olarak, Saiyan olmayan herkesin temelde nasıl bir yan karaktere dönüştüğünü hatırlıyor musunuz? Özellikle zavallı Krillin’e genellikle kısa çöp verildi (kelime oyunu değil). Bu, daha yeni isekai hikayeleri için hâlâ geçerli, ancak ana kadro üyeleriyle çok daha hızlı yapıyorlar.
Açık sözlü ve Nereden Geldikleri Konusunda Dürüst Olmak
Pek çok isekai kahramanı, bunun kendilerini hemen öldürteceğine inandıkları için başka bir dünyadan oldukları veya yeniden doğdukları gerçeğini saklamaya çalışır. Ancak bu gereksizdir. Çoğunun en azından kamuoyu hakkındaki belirsizlik, geride bıraktıkları hüzünlü hayattan daha sakin bir yaşam arzusu veya yakınlarını yabancılaştırmamak gibi rasyonel gerekçeleri olması iyi. Ama sürekli aynı şeyleri görmek yine de biraz yorucu.
Tensei shitara Slime Datta Ken, bu normu yıkan harika bir çağdaş örnek. Rimuru, Tempest’teki herkesle, insan olarak önceki yaşamları ve reenkarne olmadan önce kim oldukları konusunda oldukça açık sözlü.
Özenle Yazılmış Kötü Karakterler
Anime kötü adamları ya da en azından onların yazımı, her zaman biraz ortaya karışık bir durum olmuştur. Bazı serilerde düşman, kahramanın bir insan olarak ne kadar “iyi” olduğunu vurgulamaya hizmet eden yalnızca tek boyutlu bir figürdür. Bazı serilerde ise, tek seçenekleri olduğuna inandıkları yolu seçen trajik ve yanlış anlaşılan bir karakterdirler.
Isekaide, özellikle çağdaş olanlarda, kötü adamların çoğu ya rahatsız edici bir şekilde hafta sonu sabahı çizgi film kötü adamlarıyla aynı seviyede ya da düpedüz tiksindirici cinsel avcılar. Kötü eylemlerinin arkasında gerçek motivasyonları olan kötü adamlar nerede? İzleyicilerin farkında olmadan kendilerini destekledikleri kötü adamlar? Tabii ki, Overlord, Youjo Senki ve Tensei shitara Slime Datta Ken gibi serilerden öne çıkan ve esasen serinin ana kahramanı olarak hizmet eden karakterler hariç.
Sadece ‘Otaku’ Klişesi Olmayan Kahramanlar
Re:Zero’daki Subaru ve Konosuba’daki Kazuma gibi en komik ve en tuhaf şekilde sevimli isekai kahramanlarından bazıları mevcut olsa da, bunlar aynı zamanda çağdaş “otaku” ana karakterler eğiliminin ideal örnekleridir.
Tüm bu dizilerin kahramanları, isekai yeni başladığında ve daha bir adı bile olmadan önce görünüşleri, tarihleri, yaşam öyküleri ve genel tavırları açısından her yerdeydiler. Bugünlerde, bir isekai’nin kahramanı münzevi bir yaşam süren bir otaku olmadığında, seyirciler sanki büyük bir başarıymış gibi seviniyorlar.
Japon Olmayan Ana Karakterler
Tüm hayatlarını bir ülkede geçirmiş ya da güçlü bir ulusal kimlik duygusuna sahip yazarların, eğer mümkünse, doğal olarak ana karakterlerinin de o ülkeden olmasını isteyecekleri düşünüldüğünde, bu öğe oldukça mantıklı geliyor.
Bununla birlikte, isekaideki her bir kahramanın Japonya’dan gelmesine, yeni isekai dünyalarında soya sosu veya pirinç yapmaya çalışmasına falan tanık olmak biraz monoton hale geldi. Çok sayıda isekai hikayesi, çalışma sürelerinin önemli bir bölümünü ana karakterin çeşitli basmakalıp Japon yemeklerine olan doyumsuz iştahını tasvir etmeye ayırıyor.
Harem Değil Gerçek Romantizm
Son olarak isekaideki romantizmden ve ona nasıl bu kadar kötü davranıldığından bahsedelim. Bugün, bir isekai herhangi bir romantizm içeriyorsa, bu tipik olarak aynı eski güç fantezi harem romantizmidir ve kadın (veya Otome ortamında erkek) partnerlerin, ana karaktere tapmanın ötesinde neredeyse hiçbir derinliği yoktur.
Kur yapma, karakterler arasında fark edilebilir bir kimya ve tanıdıklardan arkadaşlara ve sevgililere kademeli bir ilerleme yok. Bu türdeki mükemmel aşk eserlerinin sayısı, daha “hayattan kesitler” tarzına kayan isekaiyi aşırı derecede genişletmek için yeterli.