Bu Studio Ghibli Animelerini Çocuklarınıza İzletmeyin

Studio Ghibli
Studio Ghibli

Dünyanın dört bir yanındaki animasyon stüdyoları arasında, Studio Ghibli kadar prestijli, etkileyici ve kültürel anlamda iş yapan azdır. Hayao Miyazaki liderliğinde, Ghibli’nin filmleri hem görsel hem de duygusal açıdan büyüleyici bir seyir zevki sunar. En sıradan sahneleri bile sanata dönüştüren bu animeler, bulutların arasında süzülen kalelerden ejderhalara kadar eşsiz hikâyelerle izleyiciyi büyüler.

Spirited Away, Ponyo, Kiki’s Delivery Service ve Howl’s Moving Castle gibi animeler stüdyonun daha aile dostu yüzünü temsil etse de, Ghibli’nin her zaman çocuklara yönelik içerikler üretmediğini unutmamak gerekir. Stüdyo, zaman zaman savaş, kayıp ve içsel çatışma gibi ağır temalara da yer verir. Bu temalar, her ne kadar çıplaklık ya da şiddet gibi doğrudan yetişkin unsurları içermese de, küçük yaştaki izleyiciler için duygusal olarak fazla yoğun olabilir.

Bu yazıda, Studio Ghibli’nin özellikle çocukların izlememesi gereken animelere göz atacağız.

Grave of the Fireflies: Savaşta Ne Masumiyet Kalır Ne de Umut

Bu Film, Sizi İyi Hissettirmek İçin Yapılmadı

Grave of the Fireflies

İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde geçen Grave of the Fireflies (Ateşböceklerinin Mezarı), çocuk gözünden savaşın en karanlık yüzünü anlatan, duygu yüklü bir başyapıttır. Kobe şehri Amerikan bombardımanıyla yerle bir olurken, Seita ve küçük kardeşi Setsuko hayatta kalmayı başarır. Ancak anneleri bu saldırıdan sağ kurtulamaz ve babaları Japon İmparatorluk Donanması’nda subay olduğu için çocuklar tamamen yalnız kalır.

İlk başta akrabalarının evine sığınan Seita ve Setsuko, burada da zor koşullarla baş etmek zorunda kalır. Gıda, ilaç ve temel ihtiyaçların giderek tükendiği savaş ortamında, iki küçük kardeş hem fiziksel hem de ruhsal olarak büyük yıkımlar yaşar. Hayatta kalma mücadelesi, zamanla çocukluklarını ve umutlarını da yitirmelerine neden olur.

Grave of the Fireflies, Ghibli stüdyosunun diğer yapımlarından farklı olarak orijinal bir senaryoya değil, Akiyuki Nosaka’nın aynı adlı kısa hikâyesine dayanır. Filmin yönetmenliğini ise Hayao Miyazaki değil, Isao Takahata üstlenmiştir. Bu film, savaşın çocukları bile acımasızca etkilediği gerçeğini doğrudan ve filtresiz bir şekilde anlatır.

Pek çok savaş filmi kahramanlık veya aksiyon temaları üzerinden ilerlerken, Grave of the Fireflies, savaşın sıradan insanlar — özellikle de çocuklar — üzerindeki yıkıcı etkisine odaklanır. Popüler kültürde çocukların ağır şekilde zarar görmesi genellikle tabu iken, bu film o tabuyu yıkar ve savaşın dehşetini çırılçıplak gözler önüne serer.

Savaşın anlamsızlığını ve insanların hayatlarını nasıl yerle bir ettiğini anlatan bu film, sinema tarihinde duygusal etkisi en yüksek yapımlardan biridir. Ancak içerdiği yoğun karanlık ve travmatik unsurlar nedeniyle küçük çocuklar için kesinlikle uygun değildir. Yetişkin izleyiciler için bile, etkisi uzun süre hafızalarda kalacak türde bir deneyim sunar.

Princess Mononoke: Fantastik Aksiyon, Ruhani Derinlik ve İnsanlığın Yıkıcılığı Tek Bir Filmde Buluşuyor

Kodama’lar, Princess Mononoke’nin Gizli Yıldızları

Princess Mononoke

Japonya’nın Muromachi döneminde (1336–1573) geçen bu epik hikâyede, Prens Ashitaka köyünü saldırgan bir iblisten korurken yaralanır. Yendiği yaratığın aslında bir zamanlar barışçıl bir domuz tanrısı olduğu, ancak içine saplanmış bir demir bilye yüzünden yozlaştığı ortaya çıkar. Lanet, Ashitaka’nın koluna yayıldıkça, tedavisini bulmak için bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk onu, metal üretimi için ormanı yok eden insan yerleşimi Irontown’a götürür. Lady Eboshi liderliğindeki bu kasaba, doğayı ve orman ruhlarını katletmekten zerre vicdan azabı duymaz. Bu yıkım, kurt tanrıça Moro ve onun evlat edindiği insan kızı San ile Irontown’u doğrudan karşı karşıya getirir. Ashitaka ise kendisini insanlarla doğa arasındaki bu yıkıcı savaşın ortasında bulur.

Princess Mononoke, Studio Ghibli’nin en şiddet dolu filmlerinden biridir. Açılış sahnesindeki iblis domuz olağanüstü korkutucudur ve Ashitaka’ya verdiği güç doğaüstü seviyededir. Ashitaka’nın yayıyla attığı tek bir ok, bir adamın kafasını bedeninden koparacak kadar güçlüdür ya da bir diğerini ağaca çivileyebilir. Bu tür grafik şiddet sahneleri Ghibli filmleri için nadirdir, ancak bu filmde kullanılan şiddet, çevresel yıkım temasıyla güçlü bir uyum içindedir. Ormanın ve ruhani varlıkların yok edilişini izlemek yürek burkucudur; masalsı bir hikâye bekleyen küçük izleyiciler içinse son derece sarsıcıdır.

Princess Mononoke, Studio Ghibli’nin en güçlü yapımlarından biri olarak kabul edilir. Bunun başlıca nedeni, insan ile doğa arasındaki şiddetin hem fiziksel hem de ideolojik boyutta aktarılmasıdır. Ashitaka ile San arasındaki ilişki, insanlığın iki kutbunu temsil eder: San, ormanı korumak adına insanları öldürmeye kararlıdır; Ashitaka ise her iki taraf arasında barışı sağlamaya çalışan bir arabulucudur. Filmin merkezinde yatan bu uzlaşma çabası, günümüzde insanlık ile doğa arasındaki dengenin ne denli kırılgan olduğunu yeniden hatırlatıyor.

The Wind Rises: Göz Alıcı Görsellerle İşlenmiş Duygusal Bir Tarihsel Drama

Hem Güzelliğiyle Hem Dehşetiyle Etkileyici Bir Ghibli Filmi

The Wind Rises

The Wind Rises (Rüzgar Yükseliyor), Grave of the Fireflies’ı andıran bir tarihsel dramadır ve gerçek bir mühendis olan Jiro Horikoshi’nin hayatını konu alır. Jiro, İkinci Dünya Savaşı sırasında Japon savaş uçaklarını tasarlayan bir havacılık mühendisidir. Film, Jiro’nun gençliğinden başlar; gözleri gökyüzüne dönük, kalbi hayallerle dolu bir delikanlıdır. Pilot olmak istese de miyop olması nedeniyle bu hayalini gerçekleştiremez. Bunun yerine, İtalyan mühendis Caproni’yi örnek alarak uçak tasarımcısı olmayı hedefler. Film boyunca, Jiro’nun kişisel ve mesleki yolculuğuna tanıklık ederiz; bu yolculuk hem başarılarla hem de savaşın yıkıcılığıyla gölgelenmiştir.

Diğer Ghibli filmlerinin büyülü dünyalarıyla karşılaştırıldığında, The Wind Rises daha ciddi ve ağırbaşlı bir yapımdır. Bu nedenle, küçük yaşta izleyiciler için uygun değildir. Ne Spirited Away’deki is ruhtan, ne de Kiki’s Delivery Service’deki konuşan kediden eser vardır. Bunun yerine, karakterlerin insani yönleri, savaşın getirdiği yıkım ve yaşamın trajik kırılma noktaları merkezdedir.

Filmin başlarında yer alan 1923 Büyük Kanto Depremi sahnesi sadece birkaç saniye sürse de, bu kargaşa anını animasyonla canlandırmak bir yılı aşkın süre almıştır. Jiro’nun hayatı boyunca taşıdığı duygusal yük, ister aşk hayatı ister profesyonel kararları üzerinden olsun, büyük bir derinlik taşır. Ancak bu derinliği, fantastik hikâyelere alışmış bir çocuk izleyicinin anlaması ya da takdir etmesi pek mümkün değildir.

The Wind Rises, Studio Ghibli’nin ustalıkla işlenmiş filmlerinden biridir. Ancak yavaş temposu, felsefi temaları ve tarihi bağlamı nedeniyle, Totoro gibi neşeli ve renkli yapımları arayan küçük izleyiciler için uygun bir tercih değildir.