2000’lerin başlarından ve öncesinden gelen retro romantik animeler, farklı tür eğilimlerini takip ediyordu. En iyi aşk hikâyeleri, atmosferi ve temayı belirlemede vakit kaybetmez. İzleyiciyi hemen kendine çeken, benzersiz karakterler, yaratıcı dünyalar ve ilgi çekici kişiler arası dinamikler kurarak sonraki bölümleri izlemeye devam etmelerini sağlar.
2000’lerin başındaki romantik animeler, romantik komedilerin altın çağını yaşadı. Bu komediler, yüksek fantezi yapımlardan lisede geçen güncel hikâyelere kadar farklı biçimlerde karşımıza çıktı. Hemen akılda kalan topluluk kadroları, net grup dinamikleri ve rakipten sevgiliye dönüşen ilişkiler veya tsundere aşk ilgileri gibi mizahi klişeler ön plandaydı. 90’lar ve öncesinin romantik animelerinde ise, genellikle kaderin bir araya getirdiği âşıklar veya gelişen güçlere sahip büyülü kızlar etrafında şekillenen, karmaşık ve sürükleyici fantezi kurguları vardı. Karakterler, çoğunlukla ilk bölümde yeniden doğar veya yeni dünyalara taşınırdı.
Magic Knight Rayearth
Magic Knight Rayearth, tamamı kadınlardan oluşan CLAMP manga ekibinin aynı adlı başarılı mangasından uyarlanan bir shoujo animedir. 1990’ların başına ait bu yapım, isekai türünü romantizmle buluşturur. Şövalyelerin mücevherli silahları, tematik güçleri ve mecha unsurları, 1980’lerin fantezi animelerinden mirastır. Merkezdeki aşk hikâyesi, üç ana karakterden herhangi biri arasında değil, kurtarılması gereken Prenses Emeraude ile hikâyenin sözde kötü adamı, ona kendini adayan Zagato arasındadır.
İlk bölüm, geleceğin Sihirli Şövalyeleri Hikaru, Fuu ve Umi’yi tanıtarak başlar. Onlar, Dünya’da sıradan öğrenci hayatı sürerken, Cephiro adlı büyülü diyara çağrılır; burada onlara büyülü güçler bahşedilir ve efsanevi şövalyeler olarak kaçırılan Prenses Emeraude’u kurtarma görevi verilir. Emeraude, en başından gizemli bir karakter olarak resmedilir ve Magic Knight Rayearth, isekai anime klişelerini ustalıkla kullanırken, prenses ve karanlık rahip arketiplerini Emeraude ve Zagato’nun karakterleri aracılığıyla derinleştirir.
Earl & Fairy
Tarihi fantezi-romantik anime Earl and Fairy’de Lydia Carlton, hâlâ perileri görebilen nadir insanlardan biridir. Hikâyesi Britanya’da geçer ve İskoç ile İngiliz folklorundan, özellikle de peri halkına dair efsanelerden ilham alır. Lydia’nın bu yeteneği ve Peri Doktoru olarak yürüttüğü kapsamlı çalışmaları, onu Edgar J. C. Ashenbert ile aynı yola çıkarır.
İlk bölüm, ahlaki yelpazenin farklı noktalarında yer alan — muzip ev ruhları (brownie) ya da yardımsever kedi kılıklı yaratıklar gibi — peri varlıklarıyla dolu benzersiz bir fantezi dünyasını tanıtır. Lydia, takip edilmesi keyifli, zeki ve kitaplara düşkün bir baş kahramandır; ilgi alanı ve yetenekleri onu özgün kılar. Onun aşk ilgisi Edgar ise, Lydia’nın incelediği periler kadar sanatkâr bir karakterdir.
Hanasakeru Seishonen
2000’lerin başı, Hanasakeru Seishonen gibi pembe dizi tadında romantik animeler açısından en iyi dönemlerden biriydi. Başkahramanı Kajika, güzelliği ve zenginliğiyle adeta prenses gibi bir hayat sürmektedir. Babası güçlü bir iş insanıdır ve “imparatorluğunu” ona devretmek istemektedir, ancak bundan önce Kajika’nın çok özel bir görevi tamamlaması gerekir.
Kajika’nın dünyası yüksek riskler, tuhaf entrikalar ve bunlara eşlik eden yoğun bir romantizmle doludur. Hanasakeru Seishonen’in ilk bölümü, yalnızca 2000’lerin başının sunabileceği türden, son derece abartılı bir ters harem romantizminin zeminini hazırlar. Kajika’nın babası, onun birkaç yakışıklı ve uygun aday arasından evleneceği kişiyi seçeceği bir evlilik oyununa katılmasını sağlar; ardından Kajika, Burnsworth imparatorluğunun lideri olarak nihai kaderini üstlenecektir.
The Rose of Versailles
The Rose of Versailles, 1970’lerin sonlarından kalma, aynı adlı klasik shoujo mangasından uyarlanan, türünün kilometre taşı sayılan bir anime dizisidir. Pek çok ünlü mangaka, bu seriyi hem etkileyici hem de temel bir ilham kaynağı olarak göstermektedir. The Rose of Versailles, Fransız sarayında bir erkek gibi yetiştirilen Lady Oscar’ın sıra dışı hayatını konu alır.
Lady Oscar’ın yaşamı politik entrikalar, toplumsal çalkantılar, ahlaki ikilemler ve birçok aşk macerasıyla doludur. Anime, Oscar’ın doğumuna ve babasının onu erkek olarak yetiştirme kararına odaklanan bir geriye dönüşle başlar. Böylece Oscar, aile geleneğini sürdürerek kraliyet muhafızı olur ve bu görevi onurla yerine getirir. The Rose of Versailles’ın ilk bölümü, büyüleyici bir hayata giriş niteliği taşırken, tarih meraklıları için de heyecan verici bir başlangıçtır; zira hikâye 1769’da, Fransız sarayının ihtişamının son yıllarında, kanlı devrim öncesinde geçer.
Kimi ni Todoke
Kimi ni Todoke: From Me to You, 2009 yapımı, ilk aşk üzerine çağdaş bir shoujo animesidir. Öylesine sadık bir hayran kitlesine sahiptir ki, yarım kalan seri, on yılı aşkın bir aradan sonra 2024’te üçüncü sezonunu almıştır. İlk bölüm, eksantrik başkahraman Sawako ile popüler bir çocuk olan Kazehaya arasında, izleyiciye keyif veren bir hikâyeyi ortaya koyar.
Sawako, uzun siyah saçları ve farkında olmadan ürkütücü biçimde konuşması nedeniyle sınıf arkadaşları tarafından yanlış anlaşılır. Bu “ürkütücülüğü” tuhaf bir şekilde sevimlidir, onu benzersiz kılar ve popüler çocuk Kazehaya’nın ilgisini çeker. Kazehaya, ona gerçekten arkadaş olmak ister. Daha en baştan, ikisinin yavaş yavaş gelişen arkadaşlıktan aşka dönüşecek büyüleyici bir romantizm yaşayacağı bellidir.
InuYasha
InuYasha, güçlü karanlık fantezi unsurlarına sahip bir shounen isekai animesidir. Rumiko Takahashi’nin aynı adlı manga serisinden uyarlanmıştır. Her ne kadar olay örgüsünü savaş ve macera yönlendirse ve bölümler “haftanın canavarı” formatını izlese de, hikâyenin belkemiğini romantizm oluşturur.
Inuyasha ile Kikyo’nun aşkı, birinci bölümde yaşanacakların temelini atar. Animenin başkahramanı Kagome, yanlışlıkla bir kuyuya düşerek zamanda yolculuk yapar ve iblislerle, insan yiyen yaratıklarla dolu feodal bir dünyaya iner. Burada, bir ağaca zincirlenmiş yarı-yōkai Inuyasha’yı bulur. Inuyasha uyandığında, karşısında geçmişte sevdiğini hatırladığı kadın Kikyo’nun yüzüne sahip bir kız olan Kagome’yi görünce dehşete düşer.
Ouran High School Host Club
Ouran High School Host Club, 2006 yapımı, kamp tarzında bir romantik komedi animesidir ve shoujo anime romantizminin klişelerini, özellikle ters harem türünü, hicveder. Hikâye ve tema daha ilk sahnede kurulur: “sıradan” bir öğrenci olan Haruhi, gösterişli ve ayrıcalıklı öğrencilerle dolu prestijli okulunda adeta sırıtmakta, ortama uymamaktadır. İlk bölüm, Haruhi’nin okulun ev sahipliği kulübünün toplantı odasına girmesiyle başlar; bu kulüp, yalnızca shoujo dünyasında var olabilecek türden inanılmaz bir oluşumdur.
Bölüm, Haruhi’nin hayatını değiştiren ve onu kulübe borçlu hale getiren bir vazo kırma olayıyla doruğa ulaşır. Ters harem türüne uygun olarak, dizi kalabalık bir topluluk kadrosuna sahiptir. Tanıtımlar, shoujo arketipleri üzerinden mizahi biçimde yapılır; Haruhi’nin bariz ve kaçınılmaz aşk ilgisi olan Tamaki ise en çok öne çıkan isimdir.
Sailor Moon
Sailor Moon 1. Sezon, 1. Bölüm; Ay Krallığı, Gümüş Binyıl’ın çöküşü ve bu olaya yol açan yasak bir aşkın hikâyesiyle açılır. O aşk, Ay Krallığı’nın Prenses Serenity’si ile Dünya’dan Prens Endymion arasındadır; ancak Dünya’dan bir büyücü, bu saf kalpli iki âşığın ilişkisini kıskanarak felaketi tetikler.
Bu geçmiş hikâye, masalsı bir resimli kitap tonunda, rüya gibi ve sürrealist bir üslupla aktarılır; ardından hikâye günümüze döner ve animenin başkahramanı Usagi Tsukino’yu takip etmeye başlar. Usagi, geçmiş yaşamını ya da Ay Krallığı’nın düşüşünü hatırlamaz. Ay kedisi Luna onunla konuşmaya başladığında ve onu kozmik kahraman Sailor Moon’a dönüştürmeyi öğrettiğinde ise komik bir şekilde paniğe kapılır. Bölüm, Sailor Moon’un yeni tanıştığı ve gönlünü çalan Tuxedo Mask’e — ki bu kişi tuhaf biçimde çoktan ölmüş olan Prens Endymion’a benzemektedir — umut dolu bir bakış atmasıyla sona erer.
Fruits Basket
2001 yapımı Fruits Basket anime uyarlaması, yeni versiyonu kadar manga serisine sadık olmasa da, izleyiciyi içine çeken bir yapımdır. Dostluk, aile bağları ve travma döngülerinin iyileşmesi gibi temel temaları işleyen, doğaüstü öğelerle süslü klasik bir shoujo anime romansıdır. Romantizm, animenin en önemli cazibe noktalarından biridir ve Tohru ile Kyo Sohma’nın ilk bölümden itibaren güçlü bir kimyası vardır; Kyo’nun sahneye kelimenin tam anlamıyla patlayarak girmesi bunu pekiştirir.
İlk bölüm, Tohru Honda’nın nazik ve şefkatli “deredere” doğasını ortaya koyar. Bu özellik, hem onun en büyük gücü hem de zayıflığıdır; çünkü nezaketi başkalarının yaralarını sarmasına ve toplulukları bir arada tutmasına yardımcı olurken, kendi ihtiyaçlarını geri plana atmasına da sebep olur. Kyo Sohma’nın gürültülü ve enerjik tanıtımı, onun ikonik “tsundere” kişiliğinin habercisidir ve onu shoujo anime hayranlarının gözdesi yapar.
The Wallflower
The Wallflower, baştan sona çılgın bir romantik komedidir. Hikâye, gotik tarzda, karanlık mizaca sahip başkahraman Sunako’yu takip eder. Sunako, korku filmleri ve iskeletler gibi şeylerden gerçekten hoşlanır ve kasvetli tavırlarının insanları uzaklaştırmasından da memnundur.
Ancak teyzesi, Sunako’nun sosyal hayata bakışından ve içe dönük yapısından memnun değildir. Anime, teyzesinin Sunako’yu şık bir hanımefendiye dönüştürme planıyla başlar. Bunun için Sunako ile yaşıt dört yakışıklı gence bir teklif sunar: Sunako ile lüks bir evde ücretsiz yaşayabileceklerdir, ama karşılığında ona tarz ve kişilik açısından bir “makeover” yapmaları gerekir. Tahmin edileceği üzere, Sunako’nun bu anlaşmaya verdiği ilk tepki pek de nazik olmaz.
